30 Aralık 2009 Çarşamba

an

ne kaldı sanıyorsun ardında
notalardan örülmüş bir evin sırt verdiğimiz duvarı
yastığımda unuttuğun saçının bir teli
veya küçük bir yazı bir kenara karalanmış

telvesinde rüzgar çıkmış birer sıcak kahve kokusu
teninin tadı, rengi, saçının rüzgarıyla dağılmış
baş döndüren bir "sen" kokusu
kalbimin eksik ritmi
şarkıların ritmine uymuş göz buğusu
bir avuç dolusu tuzu terinin
gecenin sabaha bakan penceresinde uykuya dalmış iki kadeh
bir kadehten içilmiş aşkın tortusu

zamansızlığı anlattım sana
konuştuk saatleri sadece saatlerin ölçtüğünü
gidişlerin bir an,
izlerin bir zaman sürdüğünü
omzumdaki saatin evrenle uyumsuzluğu
bir an durdu
bir zaman dokundu
çürüdü, köreldi, örüldü, öldürüldü
ve gitti
üst üste uzanmış izmaritlerin ter kokusu
birer içimlik sigaraydık
çektik dudaklarımızdan soluduk birbirimizi
küçük bir ihtiyaçtı giderdik
paylaştık sırılsıklam bir zehri
yaşadık
ve bitti.

27 Aralık 2009 Pazar

au revoir.

bu durum davranışla ilgili değil, bir sebeple veya bir sonuçla doğan bir durum değil. hatta kelimelerle ifade edilebilen, anlatılabilen bir durum da değil.
bu nedenle yaratıcılığı tetikliyor belki de,
çünkü anlatılamayacağını bildiğin halde, en iyi dizilimlerle ifade etmek istiyorsun.
ama bu durum bir ifadeler bütünü de değil.

bir sebebin ve bir sonucun ürünü olmadığı için sonucu önemsenmeyecek kadar anın dışında hatta sonuçsuz çünkü stabil olduğu da söylenemeyecek kadar dengesiz.

dengesiz her anım için teşekkürler.

hoşçakal.

22 Aralık 2009 Salı

buraya bir başlık

ve buraya ard arda dizili harfler.
ne kadar, ne anlatabilir?
ve müzik
ne kadar harf taşıyor?

"kelimelerle, davranışlarla, bakışlarla eğer ki bir düş kuracaksam, kurmuşsam, yaşayacaksam, yaşıyorsam, tüm kalbimle yemin edebilirim ki senden başkası yok!
...
diğer tüm kadınlar benim için birer an
ve ben seni olabildiğince uzun zamana yayıyorum, günlere, haftalara, aylara..."
luckies and bonbons

24 Kasım 2009 Salı

05:53 ritmi bozuk harf kümeleri

harfleri biriktiriyorum
yan yana dizip eski kelimeleri
yeni bir rüya yaratacağım
kaçıyorum
yarından ileri, geçmişten geri
çağları kırıp, zamandan çalıp
dönüp biraz kendimde kalacağım

alınma
kaçışıma

her an
aklında tut beni.

yarın
yanında
uyanacağım.

18 Kasım 2009 Çarşamba

öyle'sine

duyuyor musun renklerin sesini
nasıl da bastırıyor siyah'ın karanlığı
dudaklarında yarım bıraktığım kelimelerin tonlamalarını
renklerin yitikliğinin, solgunluğunun suçlusu benim
renksizliğini gölgeleyen
karanlık bir uçurumdan düşüyorum
duyuyor musun
renk
renk
üzerine
düşüyorum


eldivenler için bir teşekkür.

24 Ekim 2009 Cumartesi

i'm a cyborg but that's ok

yanlış kabloyu kesmek
hep demişimdir o kırmızı kabloyu kesmek gerek diye.
yok lan hiç demedim, prens olduysak henüz holivud starı olamadık :lol:

10 Eylül 2009 Perşembe

uykum

uykusuzum.
kaçan uykumun bir kısmını sorunlarıma
bir kısmını da kıskançlığına yordum
zaman duruyor?
hala da düşündükçe yoruluyorum
ve yoruldukça da uykum kaçıyor.

biraz aşk

aç avuçlarını sana biraz aşk getirdim
sabah çiği kadar ıslak, temiz
ve dingin, ortasındaymışçasına okyanusların
egzozdan, şehrin gürültüsünden, kirinden uzak
nefes getirdim sana, sakınma dudaklarını
yıkılmış şehirlerden ve anılardan değil
kitapların tozlu sayfalarından
şiirlerden, şarkılardan
güneşten, yağmurdan, kardan çalarak
biraz da sakınarak
aç avuçlarını, biraz aşk getirdim sana.
bir ömür kadar uzun,
bir nefes kadar kısa.

8 eylül

8 Eylül 2009 Salı

vaya con dios

6 eylül, saat 01:13:46 itibari ile vaya con dios ile tanıştırıldım.
çok da memnun oldum.

7 Eylül 2009 Pazartesi

sacrifier le present au passé

"ama zaten insanlar hep bir şeyler söyleyecek.
kafamdan silip attıklarım da susmayacaklar, sadece ben duymayacağım.
sen de duyma..."

devam edecektim aslında ama enrico macias yardımıma yetişti, sustum.

"la ville blanche écrasée de soleil
où un jour, je suis né
les rues en pente le pont sur le rhumel
les jardins d'orangers

güneş beyaz şehri yıktı
bir gün benim doğduğum yerde
sokakların rhumel üzerinde köprü gibi eğildiği
portakal bahçeleri


non je n'ai pas oublié
bien que ma vie ait changé
mais le silence est souvent une façon d'aimer
non, non, non,
non je n'ai pas oublié
tous ces visages attristés
mais on n'a pas le droit de sacrifier
le présent au passé


hayır, unutmadım
hayatım değişmiş olsa da
ama sessizlik çoğu kez bir sevme şeklidir
hayır, hayır, hayır
hayır, unutmadım
tüm bu yüzler kederlendi
ama kurban etmeye hiç hakkımız yok
bugünü geçmişe


la rue qui chante l'été venu
n'oublie pas l'hiver brutal
et les blessures que l'on ne voit plus
lui font encore bien mal
tant d'espérance tout à coup balayée
par un vent de folie
tant d'innocence tout à coup étonnée
d'implorer le sursis

yazın gelişiyle şarkı söyleyen bu sokak
acımasız kışı unutmadı
ve artık göremediğimiz yaralar
hala kötü
tüm umut bir anda süpürüldü gitti
bir çılgınlık rüzgarıyla
tüm masumiyet bir anda şaşırdı
ertelemek için yalvarmaya


non je n'ai pas oublié
bien que ma vie ait changé
mais le silence est souvent une façon d'aimer
non, non, non,
non je n'ai pas oublié
tous ces visages attristés
mais on n'a pas le droit de sacrifier
le présent au passé


hayır, unutmadım
hayatım değişmiş olsa da
ama sessizlik çoğu kez bir sevme şeklidir
hayır, hayır, hayır
hayır, unutmadım
tüm bu yüzler kederlendi
ama kurban etmeye hiç hakkımız yok
bugünü geçmişe


quand un orage assombrit le ciel,
ii faut que tombe la pluie
avant de retrouver au soleil
l'envie d'aimer la vie
tous ces liens qui ont tressé
la chaîne qui tenait le bateau
tous ces liens qui ont craqués
en laissant sur le quai nos berceaux


fırtına gökyüzünü kararttığında
yağmur yağmak zorundadır
güneşe dönmeden önce
hayatı sevme arzusu
tüm bu halkalar birbirine bağlanmış
sandalı tutan zincir
tüm bu halkalar kırıldı
beşiğimizi iskelede bırakınca


non je n'ai pas oublié,
bien que ma vie ait changé
mais le silence est souvent
une façon d'aimer
non, non, non
non, je n'ai pas oublié
et je n'oublierai jamais
mais aujourd'hui vous et moi
ne pouvons rien changer

hayır, unutmadım
hayatım değişmiş olsa da
ama sessizlik çoğu kez
bir sevme şeklidir
hayır, hayır, hayır
hayır, unutmadım
ve hiç unutmayacağım
ama bugün siz ve ben
değişemeyiz...
"

3 Eylül 2009 Perşembe

başarısızlık kokusu

üniversitede 6. sınıfsındır ve hatta daha uzayacak gibidir
kendi şirketini kurmak isterken de bir ton engel çıkar, son olarak da kriz adamın ağzına sçar ya bir güzel, 3-4 hatta 1-2 yıl önce aklım neredeydi dersin
kredi görüşmesine gittiğin bankanın müşteri temsilcisi değirmenine su kaynağı bulduğundan seninle sevişir, sen krediyi alıyorum derken babayı alırsın ya.
patron olmak isterken, babadan anneden harçlık istemeye devam edersin ve bir işi başaramamanın, yanlış zamanlamanın altında ezildiğini hissedersin
özel hayatına bir türlü çekidüzen veremezsin
babanın işleri çok kötü gitmeye başlar ve lüks olarak bile görmediğin bazı şeyleri kaybetmeye başlarsın ve çılgına dönersin ya
keşke düzgün bir adam olsaydım da çok değerli vaktimin bir kısmını daha ciddi şeylere ayırsaydım dersin.

hayatta hep 6 6 atarken, zarlar döner 1 1'e, sen hala 6 6 attığına inandırmak istersin kendini ama gerçeği görmek hiç zor değildir ya.

ben düzgün adam olmak istedim ama biraz geç kaldım.

koy kendini benim yerime ve vur kendini öldür tomyork.

30 Ağustos 2009 Pazar

kaçın kurası

vardı böyle bir şarkı diyerek, günaydın..

bıraktım şimdi playlisti bir kenara
sustum, durdum, bir sigara yaktım ve evet
seni dinliyorum.

acaba,
kaç uyananın aklına geleceğim bu sabah
küfür dolu bir samimiyetle
veya hoş bir gülümsemeyle, belki, bir ihtimal
ve sen
kaç bedduanın bedelisin
böylesi bir uzaklık
bir tuzak kokusu
yenilgi korkusu
kaç bedduaya bedelsin ki günahlarıma yanayım

bıraktım şimdi her şeyi bir kenara,
sustum,
durdum,
bir sigara yaktım ve evet,
seni dinliyorum.

ben biraz uyku bekleyeceğim,
sen uyu siddhartha.

gönül gözüm kapalı
bilerek sana yazılıyorum
a penceresi aralı
her yerine bayılıyorum

yavrum baban nereli
nereden bu kaşın gözün temeli
sana neler demeli
ay seni çıtır çıtır yemeli

anam babam aman, kaçın kurası bu
ne baş belası bu, gönül kirası
anam babam aman, kaçın kurası bu
ne baş belası bu, gönül kirası ah...

aman bize nasip olur inşallah
boyuna da posuna da bin maşallah
senden gelecek cefalara, nazlara,
sözlere, sazlara eyvallah.

ben "eyvallah" demem
bilesin.

28 Ağustos 2009 Cuma

sinatra bazen hiç çekilmiyorsun

biraz daha kal
-ma git beni daha fazla yormadan

sevgiye tok, sevmeye açım
kusmak istiyorum
git

saçlarım kısa artık
git
günlerden perşembe
bugün yağmur yağmadı git
bugün burnum kanamadı
kahveyi döktüm bir yudum alıp
git
alışkanlıktan düğmesine bastım makinenin
istemiyorum
git

seni ilk tanıdığımda daha gençtin
ben daha gençtim,
teninde bıraktığım izler yıllanmış
tenimde bıraktığın izler geçmiş, git

geçmiş kimin umurunda
mesela mendirek'te beraber bira içtiğimiz günü hatırlıyor musun
ben artık bira içmiyorum
git

bugün seni sevmiyorum
yarın tekrar severim, git

kim ne derse desin
ne dersem diyeyim
duyma
git

seni seversem seni öldürürüm
ölümden korkun varsa
git

sen de sus sinatra bazen hiç çekilmiyorsun

2 Temmuz 2009 Perşembe

ss

sarılıp
kulağına rüzgar üflesem diyorum
yelkeni uzaklaştırsam, kaçsak
kirli adımlarımı bırakarak bu kara parçasından
bir süre uzaklaşsak.

sen tutun rüzgarıma
ben seni tutuyorum.

gözlerini kapatma uçarken
seni...

ne desem bilmiyorum.

26 Haziran 2009 Cuma

michael jackson

commodore 64
amiga
freddy
kasetler
joystick
dertsiz tasasız asalak ve mutlu çocukluk

böyle pembe bir dünyaya şarkı söyleyen adamdı.
o dünya çok geride kalmıştı ama sesi kısılmamıştı.
en çok o sesin kısıldığına üzüldüm.

çok şey ifade ediyordu.
gerçekten çok sevmişiz, sevdik bu adamı.
öyle az buz da değil,
doğduk, tanıdık, dinledik, sevdik.
çocuk aklımızla.

ölümüyle, çocuğa çevirdi bizi.

14 Haziran 2009 Pazar

et parçası

et reyonunda
camekanlardan yansıyıp birbirini süzen
huzursuz ve bitkin
yanyana gelmiş iki et parçası sadece
kanayan iki ten
belli ki önceden sevgiliydiler
kimin umurunda öncesi

üstlerinde güneş, altlarında çimen
ne zamana takılıydılar
ne etraflarında olup bitene
ne aralarına girecek bıçağa
ne de bıçağı tutacak ellere

çimenlere uzanıp sadece düş-
sadece çimenlere uzanıyorlardı
ve hava karardığında sevişiyorlardı
düşünmeksizin
kimsenin anlamayacağı bir dilde konuşuyorlardı kendi aralarında
hepsi bu kadardı
daha ne olsun?
yaşıyorlardı

sonra?
bir camekanın arkasındayız
boş gözlerle şehre
bir anlam arar gibi birbirimize bakıyoruz
konuşacak çok az şey var
dilimizi herkes anlıyor artık
susuyoruz
ikimiz yine birlikteyiz
ikimiz de yalnızız
en yalın, en basit anlatımla
sadece iki et parçasıyız
sadece öldürülmüşüz
öldürmüşüz
henüz kokmamış cesetlerimiz
sokağın başında bekleyen taksiye
sadece birimizin bineceğini biliyoruz
diğerimize de bu güzel gecede yürümek düşüyor
hem nasıl olsa evim yakın

yarın
veya bir sonraki gün
ısıtıp, henüz sıcakken yenileceğiz
tekrar yenileceğiz

kanalizasyonda görüşmek üzere
hoşçakal.

9-10-11-14/06/09

13 Haziran 2009 Cumartesi

...

evli bir kadınla ilişkinin avantajlarını sıralamak gerekirse
sorunsuz
mutlu
aktif
dertsiz tasasız
uyum da yakalanmışsa, armonik.
yani güzel

dezavantajı ise her istediğinizde görüşemezsiniz ki bu da normal.

ama mesele bu değil,
kadın evli, ne için veya nasıl evlenmiş olursa olsun evli.
yani bir başkasının eşi.

midem kaldırmadı, öğrendiğim an iğrendim. incindim, çok farklı düşünmüştüm. ama bir başkasının eşiyle bunu bile bile görüşmek.

o kadar da yozlaşmadım henüz.
evet, hayatın gerçeği bu böyle bık bık bık, farketmez.
sen bırakırsan başkasıyla yapacak bık bık bık, farketmez.
ohoo bulmuşsun, iyiymiş işte, mal mısın bık bık bık, umursamam.

o kadar da değil lan, o kadar da değil be.
o kadar da iğrençleşmedik daha.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

izdüşüm

yansıma
birbirinden bağımsız
ve birbirini tamamlayamayan yansımalarız.

14 Mayıs 2009 Perşembe

...

başarısızlıktan daha büyük yenilgiler de vardır. başarısız olmaktan korkmak alınabilecek en büyük yenilgidir.
yenilgiye bu kadar aç yaşamayın.
yenilmeyin.
veya korkmayın yenilmekten.

5 Mayıs 2009 Salı

04.03

seni her özlediğimde
bir sürgün yeri yüreğim
ikiye bölüneli çok oldu
ve bir kısmı yarım kaldı sadece
karşı kıyısına
ulaşmak
dahi
istemiyorum.
oysa,

özlediğim hiçbir şey yok.

1 Mayıs 2009 Cuma

...

define the power
that you adored
spell the definition, spell my name
well, so well
that's the war between us and i won

1 Nisan 2009 Çarşamba

ve...

parmaklarımın ucunda dalgalanıyor sanki kelimeler
düşüyorum uçlarından
boşlukta savruluyorum

22 Ocak 2009 Perşembe

yüreğimde karanlığın şavkını yak, gece aşkın söylesin

Beni an.

Beni an ben yokken
Ben yokken-ben sıladayken
Ben gittiğimde beni an
Yıldızlı suskunluğun kıyısında
Gün batarken - son ışıklara
Bakar gibi - beni an
Ara sıra.

Rabindranath Tagore.

birgün

sevmeye, kendimi bu denli severek başladım.
kendimi sevdiğim için değil mi zaten o oyunlarda oynarken taktığım maskeler.

içinde bir yerlere dokunmak, ne güzel.
içimde bir yerlerde hacimsiz bir yer edindiğini kaç farklı şekilde söyledim zaten sana

bu denli sevilmek?
bunun için "ben" olmak gerekiyor.
dedim ya hacimsiz diye mesela,
bir ruhu sarman gerekiyor.
böyle cümleler ancak o şekilde kurulur
insan sadece kendisine böyle incelikli davranır.
ve biz en kolay kendi ruhumuzu sararız.

sonra bir savaş verilir.
ne yenilmektir sonu, çünkü kendini seversin
ne de yenmektir, çünkü içinde bir yerlerde boy gösterir
kendini yenmek gibi gelir kazanacak olduğunda
yitirmek gibi gelir kaybedecek olduğunda
ikisini de yapamazsın, elinden gelmez.
işte o nedenle, kazanan veya kaybedeni olmaz.
ya beraber kaybedersin, ya beraber kazanırsın.
bu kazanmak veya kaybetmek değildir.
bu birleşmektir.

bunu iste,
her zaman iste. herkesten iste.

ben başaramazsam, veya bir başkası.
birisi başaracaktır birgün.
birgün.

...

sözlerin
ruhumun derinliğinde inşa edilmiş kaleleri yıkıyor
özgür bırakıyor düşüncelerimi
özgür bırakıyor benliğimi

hitler

beraber kaybedelim.
ben kaybedersem sen de kaybetmiş sayılacak mısın?
ben almanya
sen osmanlı olacaksın
farkında mısın?

hitler'im ol
ve öldür bütün farklı düşüncelerimi.
işgal et, direndikçe işgal et beni
ateşe ver farklı noktalarını bedenimin.
reichstag yine yanıyor diye yazsın gazeteler
kimin umrunda, kime ne?
kahire'den berlin bir nefes uzaklık
bir nefes
bırak yaksın reichstag'ı.

sözünü tut
ve birlikte kaybedelim.
veya öldür
bir gestapo kurşunu der kapatırsın dosyamı
kim inanır?
kim inanır hitler,
beni öldürmediğine.

21 Ocak 2009 Çarşamba

ismin içimde yankılanıyor

içimde adın yankılanırken,
pişti oldu sanki.
çocuklukta öğrenilen o salak oyun.
çocukluk, masalları anımsatır
çocuk
içimde yankılanırken
güzel oldu.

7 Ocak 2009 Çarşamba

quizás

siempre que te pregunto
que cuándo cómo y dónde
tú siempre me respondes
quizás, quizás, quizás

así pasan los días
y yo voy desesperando
y tú, tú, tú, contestando
quizás, quizás, quizás

estás perdiendo el tiempo
pensando, pensando
por lo que más tú quieras
hasta cuando, hasta y así pasan los dias
y yo voy desesperando
y tú, tú, tú, contestando
quizás, quizás, quizás